Tomorrow

İş Yaşamında Kaygı

İş Yaşamında Kaygı

Hayatta hep aynı noktada durmak kadar kötü bir şey yok. Tekrarın bize getirdiği bazı faydalar varsa da belli bir zamandan sonra zarar olarak dönme olasılığı çok yüksek. Tekrardan vazgeçmediğiniz sürece evrende sizin için var olan alanı keşfetmeniz mümkün değil. Her keşif bir ilerleme şeklidir oysa. İyi ya da kötü deneyimden sonra ortaya çıkardığın keşiften daha önemli bir şey varsa, o da, keşfetmeye yönelik yaptığın girişimdir. Her girişim bir keşif, her keşif de yaşamda kendi ilerleme şeklini doğuracaktır. İlerlemenin çok yönlü olabilmesi için girişiminin de çok yönlü olması gerekir. Matematik burada da kendi gücünü göstermekten geri kalmıyor. Zira günün sonunda elinde kalanlar; deneyimlediklerin, ortaya çıkanlar ve bunları nasıl yorumladığındır. Gün sonları hafta sonlarını, hafta sonları da ay sonlarını getirecek ve tüm bunların toplamı yaşamda senin için var olan zaman diliminde kendinle beraber taşıdığın iyi ya da kötü yüklere dönüşecektir. Kötü yüklerin arttıkça yaşam çekilmez hale gelmeye başlayabilir. Burada, verdiğimiz kararların etkisi mutlaka vardır. Sürekli doğru kararlar almaya çalışmak da kaygı sebebidir. Søren Kierkegaard “Kaygı Kavramı” kitabında, “Hayatı geriye dönerek anlar, ileriye dönerek yaşarız.” der. Geriye dönerek nasıl anladığın yorumlama şeklinde gizlidir. Doğru yorumlama yapabilme kabiliyeti kazanmak için kendi ve çevrendeki insanların yaşamlarından keşifler edinmen, ileriye dönük yaşama hevesinde şüphesiz fayda sağlayacaktır. Lakin sadece tecrübelere de sırt dayamamak gerekir. İş yaşamına gelirsek, hayatla ilgili söylemek istediğimiz her söz, iş yaşamı içinde de yer bulur. Hayattan bahsederken kullandığımız her kelime iş hayatında çok büyük yer kaplar. Çünkü nerede olursak, önceden neredeysek orada öğrendiklerimizi uygulamak ilk göstermek istediğimiz becerimizdir. Kavramlara takılmak kaygı yaratacağından bundan sakınarak yazmaya çalışacağım anlatmak istediklerimi. İş kelimesi yerine sık sık hayat kelimesini kullanacağım.

Peki hayatta verdiğimiz her karar eyleme dönüşüyor mu? Benim görüşüm; hayır. Her karar eyleme geçmiyorsa bu kadar çok karar almanın ne faydası var o halde. Çok fazla karar almaya çalışan insanlar, büyük oranda, kendini bulma yolunda azami bir çaba harcayan ya da hiç çaba harcamayan kişilerdir. Zira kendini bilmek, az sayıda (aklın kanaat ettiği yeterli sayıda) ve aynı zamanda eyleme de dönüşebilen kararlar almakta saklıdır. Aynı anda çok fazla karar almanın getireceği kaygıdan sakınmalıyız. Bırakalım da aldığımız yanlış kararların neyi keşfetmemize yol açtığını görmemize izin verelim. Çünkü çok fazla kaygı korkuya dönüşebilir. Bu durumda işler çok daha farklı ilerleyecek ve zihni korku yönetmeye başlayacaktır. Burası tehlike sinyalleri veriyor bizim için. Muhtemelen zihin, kendini çok daha kolay teslim edebilecek korkuya. Kaygıdan beslenebilmek daha kolayken, korku için aynı geri bildirimi almak çok da mümkün değil. Kaygı kısmen yönetebilirken, korkuda, bizi yöneten kendisi olacaktır. “Anladım ki zihnimi ele geçirmelerine izin vermediğim sürece korkularıma neden olan durumların hiçbiri kendi başına ne iyi ne de kötüdür” der Baruch Spinoza.

Kaygı, insanlardan beklentilere girdikçe artarken, kendine ve hedeflerine odaklandıkça azalacaktır. Amacımız kaygıyı az ama canlı tutmak. Bu nedenle, doğrularını belirlerken hassasiyetlerini azaltarak kişilerden beklentilerini düşürüp kendi hayallerini çoğaltman her zaman senin yararına olacaktır. Çünkü zihninde neyi çoğaltırsan onları yapabilmek adına müthiş bir mücadelenin içine girmiş olacaksın. Öyle olmadığını düşündüğün her an Spinoza’nın dediği gibi zihnini neyin ele geçirdiğine dön bir bak. Özeleştiri yapmadığın sürece benliğini geliştirmen zorlaşacaktır.

Tamamen kaygısız bir yaşamdan bahsetmek budalaca olur. Korkuya dönüşmeyecek kadar kaygıyı canlı tutmak da faydalı olacaktır. Bu noktada önemli olan zihnimizi gerçekten neyin hatta kimin yönettiğini bulmamızda gizli. Bugün kendime, iyiye ulaşmadan mükemmeli zorluyorsun dedim. Peki iyiyi görmeden onun iyi olduğuna karar vermeden mükemmelin ne olduğundan nasıl bu kadar emin oluyorsun. Mükemmele ihtiyaç duyduğunun kararını nasıl ve neden verdin. Sorular çoğaltılabilir. İyiyle yetinmediğimiz hatta iyiyi geliştirmediğimiz sürece daha iyisinin gelmeyeceği bilgisinden yoksun olduğumuz için olabilir mi. Burada büyük oranda yorumlama hatası yapıyoruz. Neyi nasıl yorumladığımız, neyi nasıl yaşayacağımızı göstereceği için çok önemli. Eyleme dönüşmeyecekse karar almış olmanın gölgesine sığınmak ne büyük israflık. Şu an için karar almamış olmak da bir karar olduğu bilgisini bilmek zihnen rahatlatıcı ve yatıştırıcı olacaktır. Mükemmeliyetçi olma isteğinde biraz da ‘göze alamamak’ yatıyor kanımca. Oysa herkes kendi gerçeğini yaratmak ve yaşamak için geliyor. Gerçekten çok güçlü kalkabilmek için düşmeyi göze alanların yarattığı bir dünyada yaşıyoruz belki de.

Søren Kierkegaard’ın dediği gibi “doğru bir biçimde kaygılı olmayı öğrenen kişi nihai noktayı da öğrenmiş demektir. İnsan kaygı duymaya muktedirdir.” Öyleyse, bunu keşfettiğimiz anda kaygının korkuya dönüşmesini engellemekle kalmayıp, kaygıdan korkmak kavramını da ortadan kaldırabileceğiz.

Teşekkürler,
Betül Akdoğan

Bu yazıyı paylaş: