Hayatın Anlamı ve Schopenhauer
Dünyaya bakış açımız, onu nasıl gördüğümüz ve olaylar karşısında verdiğimiz tepkiler bizi biz yapan yegane şeyler. Fakat tüm bunlar zamanla, biz büyüdükçe ve olgunlaştıkça değişen olgular. Zira bu sabahla kıyasladığımızda bile aynı insan olmayabiliriz.
Yaşadığımız bu sürekli değişim sizi olumsuzdan olumluya götürüyor ve daha mutlu bir insan olmanızı sağlıyorsa ne ala. Hatta tebrikler çünkü zor olanı başarıyorsunuz. Nitekim günümüzde mutluluk ve mutlu olmaya çalışma durumu başlı başına bir sorun teşkil ediyor. Çevremize baktığımızda gördüğümüz bir anlayış var o da; ‘Herkes mutlu olmalı!’ ve bu toksik anlayış, belki de o an hiç iyi olmayan bizleri daha da kötüleştiriyor. Çünkü bu sefer de zaten yeterince yokmuş gibi bir de mutlu olmak için ekstra bir baskı hissetmeye başlıyoruz.
Vaktimizi en çok geçirdiğimiz yerlerden biri olan sosyal medya da ise üzüntülerimize yer yok. Orada hep iyi olmalıyız. Çünkü belki insanlar iyi olduğumuzu, mükemmel bir hayatımız olduğunu ve çok mutlu olduğumuzu zannederse biz de öyle hissetmeye biraz yaklaşabiliriz. Kendimizi daha kolay kandırabiliriz.
Peki bu hep böyle miydi? Bu sorunun cevabı için biraz geçmişe gidelim. Sosyal medyanın olmadığı, gerçekten hissettiğimiz şeyleri söylemek için hiçbir çekince hissetmediğimiz zamanlara… O zaman hissettiğimiz şeyler için kendimize dürüst olabilir miydik?
Olan birisi vardı. Schopenhauer. Hayatın tüm güzellemelerini, mutluluk anlayışını reddeden filozofun, ‘Hayatın Anlamı’ adlı kitabı şu alıntı ile başlıyor; “insan için hiç doğmamış olmak, güneşin kavurucu ışığını hiç görmemiş olmak en iyisi olurdu. Ama eğer doğmuşsa olabildiğince çabuk hades’in kapılarına koşturmalı ve orada, yerin altında huzur bulmalıdır.”
Hayatımızı mutluluk arayışı peşinde geçirmemizi saçmalık olarak bulan Schopenhauer için, mutluluk ya gelecektedir ya da geçmişte. Bizler ise önü ve arkası pırıl pırıl olan bir kara bulut içindeyizdir. Şu an her zaman yetersiz, gelecek belirsiz ve geçmiş ise geri dönülemezdir. ’Sadece anı yaşa’ mottolarıyla donatılmış günümüz mutluluk anlayışının tam tersini savunan Schopenhauer, belki de çoğumuzun hissettiği fakat dillendirmeye çekindiğimiz şeylere sözcülük yapar.
Hayatı pozitif duygularla yaşayan ve pozitif çekimin gücüne inanan birisi olsak dahi bu zıt düşünceli filozofa okumalarımızda yer vermemiz gerektiğini düşünüyorum. Sahip olduğu salt dürüstlükle yazdığı hayat ile ilgili düşünceleri, bizler için de bazen hayatı sevmememizde ve onun gelinebilecek en kötü yer olduğunu hissetmemizde bir sorun olmadığımızı ve böyle düşünmekte yalnız olmadığımızı kanıtlar nitelikte.
Bu yazıyı paylaş: