Tomorrow

Gelecekte bir gün daha az çalıştığımızda ne olacak ?

Gelecekte bir gün daha az çalıştığımızda ne olacak ?

Sabah gürültü ile çalan alarmın sesi ile uyandı. Üstünü giymek için dolaba uzanmıştı ki alarmı kapatmayı unuttuğunu fark etti. Bugün tatildi…Geçmiş 20 yılın üstüne, ilk kez bu hafta 4 gün çalışma modeli nedeniyle işyerine gitmeyecekti. Şaşırdı…Yıllarca hayatının neredeyse tamamı iş olmuştu. Peki şimdi ne yapacaktı?

Dünya önlenemez bir değişim geçiriyor. Teknoloji hayatımızın içinde ve her şey tek bir tuş ile kısa sürede gerçekleşiyor. Dünya’nın pek çok yerinde çalışma süreleri teknolojinin de yardımı ile azalıyor. Portekiz, İspanya, Belçika, İzlanda, Birleşik Krallık, Hollanda, İsveç, Danimarka ve Finlandiya’dan sonra 2024 yılında Almanya da 4 gün çalışma modeline geçeceğini yakın zamanda duyurdu. Yıllarca ailemizden bile daha fazla gördüğümüz insanlarla birlikte olduğumuz iş hayatında artık daha az zaman geçireceğiz. Peki şimdi ne olacak ?

Pandeminin etkisi ile uzaktan çalışma ve hibrit çalışma sistemleri hayatımıza hızlı bir giriş yaptı. Verimli çalışmayı odağa alan pek çok ülke de buna göre haftalık çalışma sürelerini düşürmeye başladı. Artık çok çalışmanın değil, verimli ve yaratıcı çalışmanın önemsendiği bir dönemdeyiz. Bu sayede hem çalışanların ruhsal ve fiziksel sağlığını güçlendirmeyi hem de karbon yayılımımızı azaltmayı hedefliyoruz.

Bill Gates “How to Avoid a Climate Disaster? (İklim Felaketini Nasıl Önleriz?)” adlı kitabında son verilere göre dünyaya salınan karbon emisyonunun 51 milyar olduğu vurgusunu yapıyor ve ekliyor “Hedef artık 0 olmalı, herhangi başka bir şey olamaz.” 2020 yılında Covid-19 pandemisinden dolayı bu miktar biraz düşmüş olsa da (muhtemelen % 5 kadar) halen istenilen seviyede değil.

Bu vahim rakamlara bakarak ekliyor “Her ülke ama her ülke modern yaşam tarzını değiştirmeli. Artık ürettiğimiz, yetiştirdiğimiz, yaptığımız her şeyde bir yöntem değişikliğine gitmeliyiz.”

Süreci her açıdan ele alacak olsak da, öncelikle negatif taraflarına değinelim. Evde daha fazla vakit geçiren insanın kaygı ve yalnızlık duyguları bir zaman sonra onu bu acıyı dindirmek için tüketmeye itebilir. Bu noktada e-ticaretin ciddi bir yükselişe geçebileceği söylenebilir. 2021-2022 ve 2023’ü kıyasladığımızda TOBB Türkiye E-Ticaret Meclisi Üyesi Cenk Çiğdemli yıl sonuna kadar lüks tüketimde %15 adetsel büyüme öngörüldüğünü ifade ediyor. İnsanların evde olmaları her ne kadar daha az tüketeceklermiş gibi bir algı yaratsa da, e-ticaret firmaları nedensiz ihtiyaçları karşılamak üzere bir aplikasyon kadar yakın olacak. Diğer taraftan bu aşırı tüketim daha çok borçlanma, daha fazla kilo alma, daha çok gereksiz eşya ve bağımlılık gibi istenmeyen durumları getirebilir.

Diğer taraftan kaygı ve yalnızlık özellikle yalnız yaşayanları aile olma düşüncesine itebilir. Bu belki de beklenmedik bir nüfus artışı da yaratabilir. Her ne kadar Avrupa ülkelerinde yaşlı nüfusun fazlalığı (2021 verilerine göre dünya nüfusunun en yaşlısı Avrupa kıtasında bulunuyor, toplam 7.9 milyar insanın %10’u yaşlı kategorisinde ve bunun en yüksek oranla %19’u Avrupa’da yaşıyor.), nitelikli iş gücünün zor bulunması açısından bu durum bir avantaj gibi görülse de, ekonomik olarak düşük gelir seviyesine sahip toplumlarda yansıması dünyada azalan kaynaklar nedeniyle bir dezavantaj gibi algılanabilir.

Farklı bir açıdan yaklaşacak olursak, evde daha fazla zaman geçiren ebeveynlerin çocukları ile geçirdikleri vakit daha verimli olabilir. Bu durum çocuk gelişimi açısından bir avantaj olabileceği gibi, yine negatif açıdan iş yaşamındaki sosyalliği azalan çiftler için aynı evde, ev sorumlulukları ve iş sorumluluklarının karıştığı ve bu nedenle kadın-erkek rollerinin tartışıldığı bir durum da yaratabilir.

Daha az çalışma her ne kadar avantajlı gibi görünse de, hayata anlam odağında yaklaşamayan toplumlar için işten sonra büyük bir boşluğa düşüleceği gerçeği yadsınamaz. İşin yerini alacak hobilerimizin, ailemizin veya diğer başka uğraşlarımızın, belki bazılarımız için ek işlerin şimdilik hangisi sürdürülebilir olacak bilmiyoruz.

Daha az çalışan ama daha çok tüketen insan dünyamız için ne kadar faydalı olacak ? Yoksa insan üretmeye aslında şimdi mi başlayacak ? Karbon emisyonumuz daha az çalıştığımızda daha mı az olacak ? İş hayatının, ‘hayat’ olmaktan çıktığı zamanlarda, tüm hayatını ‘iş’ etrafında anlamlandıranlar ne yapacak ?

Tüm bu sorulara yanıtlar bulmak elbette çok zor. Teknolojinin hayatımızın içinde olması bizleri ona bağımlı mı kılacak ? Bu çalışma modeli ve ilerleyen teknoloji ile insan daha az zaman harcayacağı işler yapacak ve geriye insan için ne kalacak ? Hedonist yani sadece haz odaklı bir yaşam tarzı bizim için ne kadar işlevsel olacak ?

Yavaş yavaş tüm dünyaya yayılacak olan bu az çalışma modelinde, Şirketler insanlara işleri dışında bir anlam yaratma konusunda destek olmalı. Bunun için de çalışanlarını farklı şekilde yönlendirebilir;

Çalışanın gelişimi ve motivasyonuna dönük işler

Şirketler çalışanlarına gelişim ve motivasyonlarına dönük işler vermek konusunda daha dikkatli olmalı. Buna göre belki de işler verilirken bunların artık teknolojinin güdümünden kurtulan, yaratıcılık gerektiren, problem çözme, işbirliği, daha fazla sosyallik gerektiren, teori ve bilgisayar başı değil, belki sahada uygulamalı olmasına dikkat edebilir. Çalışanların geçtiği her eşik, gelişimleri için bir sonraki adımın gerekli olduğunu hatırlatacak. Çalışan gelişimi bu kadar önemli olunca öğrenme ve gelişimin yöntemleri de çeşitlenecek. Gelecekte Şirketlerin öğrenme ve gelişim yatırımlarının daha fazla olması gerekecek.

Ruhsal İyilik Hali için danışman desteği

Şirketlerin çalışanlarına sunduğu bu hizmet çok yeni değil. Ama belki artık kapsamı değişebilir.  Henüz hiç kimse bu çalışma modeli ile bize kalan vakti nasıl verimli değerlendirebileceğini bilmiyor. Bu vaktin artması hem iyi hem de kötü olabilir. Onu faydalı geçirmek adına ve anlamı yaratmak adına bir danışman desteği sağlanması önemli.

Ek iş yapılmasına izin verilmesi

Çalışanların bazıları farklı işlerle para kazanmak isteyebilir. Belki hobilerinden, belki proje bazlı işlerden. Bunun da bir motivasyon kaynağı olabileceği düşünülerek sadece Şirket için değil, kendileri için farklı iş yapmaları desteklenmeli.Hatta Şirketler çalışanlarının ‘Hollywood Modeli’ yapılanmalar ile başka Şirketlere belli kurallar çerçevesinde danışmanlık vb. işler yapmalarını da destekleyebilir. Bu aynı zamanda ‘en iyilerin’ gücünün farklı Şirketler tarafından değerlendirilmesine ve kurumlar için kayda değer fayda yaratması sonucunu da doğurabilir.

Daha çok felsefe ve daha çok farkındalık

Şüphesiz ki işten bize daha fazla zaman kaldığında bunu entelektüel uğraşlarla değerlendirmek çok faydalı. Gelecekte Şirketlerin çalışanlarının entelektüel bilgi birikimine yatırım yapması, işin hayatlarındaki ‘anlamı’ konusunda daha büyük farkındalık yaratabilir. Şirketlerin sadece ‘strateji’ ile değil, ‘felsefe’ nin sorgulayıcı gücü ile yönetilmesi, kararların bu anlamda alınması bir noktada Şirketlerin ‘ticari’kimlikten çıkarak topluma fayda sağlayan bir yapıya bürünmesine de neden olabilir.

Kariyer Yollarındaki Ödüllendirme Mekanizmaları

İşte daha az zaman geçiren çalışanın bir zamanlar önemsediği kariyer yolu artık değişim geçirebilir. Belki de farklı işlerde de çalışmaları, hem farklı kurumlara hem topluma katkı sağlamaları kariyerlerinde ilerlerken göz önünde bulundurulan unsurlar olabilir. Kariyer yolunda ilerleme tek taraflı değil, toplumsal bir kazan-kazan ilkesi doğrultusunda da yapılandırılabilir. Sadece kuruma katkı değil, topluma katkı da ödüllendirilebilir.

Tüm bu değişim varoluşumuza yüklediğimiz anlamı da kökten değiştirecektir. Varlığımızın bir iz bırakmasını arzu edebiliriz. Bu da bizi kendimiz için daha çok anlam ifade eden işlere doğru çekerken,maddi kaygılar konusunda da bizi düşündürebilir. Ekonominin gidişatı, varoluşumuza yüklediğimiz anlamlarla orantılı şekilde ilerlemezse, ‘para’ya bağlı olarak çalışmak bizi mutsuz bir hayata da itebilir. Ancak bu durumu daha az umursar hale de gelebiliriz. Bu işimizde ortaya koyduğumuz çıktının kalitesini gözle görülür şekilde düşürse de, insanın anlamlı bir hayat yaratma çabası onu risk almaya itebilir.

1 gün daha az çalışarak tüm bunlar nasıl olacak diye sorabiliriz. 1 gün daha az çalışmanın nasıl bir fark yarattığını ancak o 1 günü nasıl doldurmaya karar verdiğimizde, attığımız her küçük adımda, uzağa çekilip baktığımızda görebiliriz.1 gün daha az çalışmak, hayatımıza yılda eklediğimiz 416 saate denk geldiğinde, ‘merhaba’ demeye vakit bulamadığınız 10 dakikalık bir telefon konuşmasını hiç durmadan 2496 kere yapabilirsiniz, sevdiğiniz bir kitabı 30 dakika okumak için bulamadığınız zamanı 832 kere yaratabilirsiniz. Bırakın yarım günü, 2 saat ayıramadığınız hobinize 208 kere zaman ayırabilirsiniz. Seyahat edebilir, yüzebilir, günde 1 saat, 416 kere sadece kendinizle başbaşa kalıp düşünmeye zaman ayırabilirsiniz. Güne erken başlayabilir, geç bitirebilir, yine de hiç bir şey kaybetmeyebilir ve hatta katma değeri daha yüksek işler ortaya çıkarabilirsiniz. Trafiğe takılmadan, asansör beklemeden, sabah biyolojik saatinize hiç de uymayan bir zamanda yataktan kalkamadan tüm bunları başarabilirsiniz.

Hayatınızın anlamlı geçmesi için attığınız bu bunalım dolu ama sonunda ‘ışık’ olan adım, sizi ve gelecek nesilleri daha üst bir versiyonda kolektif bir katkı sağlamaya itebilir. ‘Çalışmak’ kavramına bakışı daha özgür ve daha anlamlı kılabilir.

Teşekkürler,
Ezgi Dağüstün

Bu yazıyı paylaş: