Tomorrow

Feminist Teori Çerçevesinde Trad-Wife Kavramı

Feminist Teori Çerçevesinde Trad-Wife Kavramı

Feminist teori; toplumsal cinsiyet rollerini, sosyal olarak inşa edilmiş ve tarihsel süreçler boyunca güç ve eşitsizlik ilişkileriyle şekillendirilmiş yapılar olarak ele alır. Özellikle modern dünyanın normlarını inşa ederken kadınlık ve erkeklik rollerinin biyolojik değil, toplumun beklentileri, kültürel normlar ve kurumlar tarafından dayatıldığını iddia ederek bunu değiştirmek için çabalamıştır.

Sosyal medya, günümüz dünyasında toplumsal normların şekillenmesinde hem de üst bir toplum oluşturulmasında (trans-community) önemli rol oynar. Feminist teori çerçevesinde gerçekleştirilen çalışmalar modern dünyada reklamcılık, sosyal medya, sinema gibi kavramları yakın mercek altında incelemiş ve kadının bu alanlardaki rolünü güçlendirmek, eve bağlı yaşam algısını kırmak ve ekran karşısında kadına yüklenen stereotipleri kırmak için çabalamıştır. Bunun sonucu olarak, dijital dünya büyük bir değişim geçirmiştir. Temizlik reklamlarında yalnızca kadınların oynatılmaması, sinemada her güçlü kadının yalnız ve “kötü” yansıtılmaması, iyiliğin yalnızca annelik veya mükemmel bir eş olmak tanımlarından uzaklaştırılması bunun önemli örneklerindendir.

Ancak, yeni dönem sosyal medya akımları arasında karşımıza çıkan “trad-wife” kavramı durumu bambaşka bir noktaya taşır. “Tradwife,” İngilizce “traditional wife” (geleneksel eş) ifadesinin kısaltmasıdır ve kadınların ev içi rollerine odaklanarak geleneksel cinsiyet rollerini benimseyen bir yaşam tarzını ifade eder. Kavram, 2013 civarında sosyal medyada kendine yer bulmaya başlamış ve özellikle 2020’li yıllarda COVID-19 pandemisi sırasında hızla popülerleşmiştir. TikTok fenomenlerinin bu hareketi benimsemesi ve “1950’ler estetiği”ne dayalı içerikler üretmesi, akımın genç kitleler arasında daha geniş bir takipçi kitlesine ulaşmasını sağlamıştır. Özellikle yemek tarifleri, ev düzenleme ipuçları ve “eşe itaat” temalı kısa videolarla, tradwife akımı TikTok’ta viral olmuş ve estetik bir trend haline gelmiştir. Nara Smith, Ballerina Farm (Hannah Neeleman), Alena Kate Pettitt gibi isimler bu hareketin temel figürlerinden biri olurken, TikTok’taki mikro-influencer’lar da bu yaşam tarzını yaygınlaştırmada etkili olmuştur. Ancak bu içerikler, feminist eleştiriler ve beyaz üstünlükçü ideolojilerle olan örtük bağlantıları nedeniyle akademik ve toplumsal tartışmalara yol açmıştır.

Toplumsal Cinsiyet Rollerinde Trad- Wife

Kadınların geleneksel ev içi rollerini vurgulayan bir yaşam tarzı olan “tradwife” hareketinin ortaya çıkışı, toplumsal cinsiyet normlarına ilişkin sosyokültürel tartışmalarda önemli bir noktaya işaret eder. Kavram yeni olmamakla birlikte, günümüzdeki canlanışı sosyal medyanın ideolojileri şekillendirme ve sınırlar ötesine yayma kabiliyetiyle yakından bağlantılıdır. Sosyal medyanın etnik, dini ve hatta kültürel sınırlardan bağımsız tüm dünya genelinde yarattığı etki alanı, yeni dönem sosyal bilimler araştırmalarının odağı olmaya devam edeceğini kanıtlar niteliktedir.

Tradwife hareketi kendisini 20. ve 21. yüzyıllardaki feminist ilerlemelere karşı bir anlatı olarak konumlandırmaktadır. Tradwives, erkeklerin sağlayıcı rolünü üstlendiği ve kadınların kendilerini ev işleri ve çocuk yetiştirmeye adadığı “geleneksel” toplumsal cinsiyet rollerine geri dönülmesini savunur. Devin Proctor gibi akademisyenler bu kimliğin yalnızca bir yaşam tarzı tercihi değil, nostalji, ataerkillik ve zaman zaman beyaz üstünlüğünün ideolojik kesişim noktalarında kök salan kurgulanmış bir kişilik olduğunu ileri sürer.

Tradwife kişiliği, idealize edilmiş bir ev yaşamı vizyonunu çağrıştırmak için genellikle yüzyıl ortası estetiğinden, özellikle de 1950’lerden yararlanır. Tiktok’ta yansıtılan “Benimle Bir Gün” (#adaywithme) gibi içeriklerin çoğunda bu atmosfer hakimdir ve çekimlerle bu atmosfer izleyiciye ilgi çekici şekilde aktarılır. Ancak, bu romantik dönemin sistematik ırk ve toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri ile damgalandığı ve geleneksel kadın anlatısını doğası gereği dışlayıcı hale getirdiği gerçeğini göz ardı etmektedir.

Laura Jane Bower, tradwife hareketi içinde üç alt tip tanımlamaktadır: nostaljik tradwives, eski feministler ve “Southern Belle” tradwives. Bu arketipler, tradwife influencer’ların ataerkil değerleri pekiştirmek için estetik ve seçilmiş içerik kullanarak kitleleriyle kurdukları farklı ama birbiriyle bağlantılı etkileşim yollarını göstermektedir.

Sosyal Medyada Etki Alanı

Sosyal medyanın tradwife hareketinin popülerleşmesindeki rolü göz ardı edilemez. Instagram ve YouTube gibi platformlar bu kimliklerin sadece icra edildiği değil aynı zamanda paraya dönüştürüldüğü bir alan sağlıyor. Tradwife influencer’ları hem niş hem de ana akım kitlelere hitap eden hiper-feminen estetikler üretiyor ve içeriklerine gelenekçi ve bazı durumlarda aşırı sağ ideolojileri incelikle yerleştiriyor.

Akademisyenler, bu kişiliklerin performatif doğasının bireysel ifade ile ideolojik propaganda arasındaki çizgiyi bulanıklaştırdığını ve #tradwife gibi hashtag’lerin altta yatan siyasi gündemler için köpek düdüğü işlevi gördüğünü savunuyor. Tradwife fenomeni aynı zamanda toplumsal cinsiyet, ırk ve sınıfın kesişme noktalarına dair kritik soruları da gündeme getiriyor. Savunucuları genellikle yaşam tarzlarını kişisel bir seçim olarak çerçevelerken, Catherine Rottenberg ve Shani Orgad gibi feminist akademisyenler bu anlatıyı neoliberal bireyciliğin bir ürünü olarak eleştiriyor. Tradwife’ın görünürdeki eylemliliğinin, işgücünün dışında kalmayı tercih etmek için gereken ekonomik ayrıcalık gibi daha derin yapısal eşitsizlikleri maskelediğini savunuyorlar.

Araştırmalar, tradwife içeriğinin sıklıkla milliyetçi ve üstünlükçü söylemlerle kesiştiğini ve dışlayıcı uygulamaları normalleştirmek için evcimenlik kılıfını kullandığını ortaya koyuyor. 1950’lerin tarzı elbiseler ve ev yapımı ipuçları gibi nostaljik ikonografinin kullanımı, sosyal ve ırksal olarak tabakalaşmış bir geçmişi idealize ediyor.

Sonuç olarak, Simone de Beauvoir’ın savunduğu gibi, toplumsal cinsiyet rolleri doğuştan değil, sosyal olarak inşa edilmiştir. Dolayısıyla tradwife’ın “geleneği” seçici bir şekilde benimsemesi, tarihsel pratiklerin gerçek anlamda geri kazanılmasından ziyade moderniteye karşı bir direniş biçimi olarak hizmet etmektedir. Geleneksel kadın hareketi aynı zamanda feministleri seçim ve failliğin sınırlarını yeniden gözden geçirmeye zorlamaktadır. Bazı tradwive’lar “seçim feminizmi” diline başvursa da kararlarının altında yatan yapısal koşullar göz ardı edilemez. Bower’ın da vurguladığı gibi, tradwife ideolojisinin merkezinde yer alan “boyun eğme” kavramı, feminist eşitlik ve özerklik ilkeleriyle çelişmektedir. Bu paradoks, toplumsal cinsiyete dayalı emek ile toplumsal beklentilerin nasıl kesiştiğine dair daha incelikli bir anlayışa duyulan ihtiyacın altını çizmektedir.  Tradwife fenomeni gelenek ve modernite, bireysel eylemlilik ve yapısal eşitsizlik arasındaki gerilimleri içinde barındıran çok yönlü bir kültürel harekettir. Sosyal medyanın toplumsal normları şekillendirmedeki gücünü vurgulamakta ve ataerkil değerlerin çağdaş yaşamdaki kalıcı etkisinin altını çizmektedir.

Melis Özyurt

Yararlanılan Kaynaklar:

  • From Swiffers To Swastikas: How The #Tradwife Movement Of Conventional Gender Roles Became Synonymous With White Supremacy
  • Omniptikon Sürecinde Sosyal Medyada Toplumsal Cinsiyet: Instagram Örneği
  • Sosyal Medya Kullanıcılarında Nesneleştirme, Toplumsal Cinsiyet Algısı Ve Kişilik Faktörleri Arasındaki Değişkenlerin İncelenmesi
  • The Thorn In Feminism’s Side: Black Feminist Reconceptualization And Defence Of #Tradwives And The #Tradwife Movement
  • Toplumsal Cinsiyet Rollerinin Sosyal Medyada Yansıması: Sokağa Çıkma Yasağı Örneği
  • The #Tradwife Persona And The Rise Of Radicalized White Domesticity

Bu yazıyı paylaş: