Duyguları Gör Perde Arkasını Fark Et!
Günlük yaşam olaylarında, olumsuz durumlarda, özellikle karşılaştığımız iletişim problemlerinde ya da yaşadığımız çatışmalarda olayın kendisi üzerine uzun düşünmelerimiz, yorumlarımız olur. ‘Keşke bunu deseydim, bunu söylemeyi nasıl da unuttum! Konuşmasaydım bütün bu tatsız durumu hiç yaşamayacaktım, daha sakin kalabilirdim, daha sert bir çıkış yapıp haddini bildirmeliydim… vs’ cümleleri zihnimizde uçuşur durur. Kendi kendimize eleştirel bir ebeveyn gibi acımasızca yükleniriz ve sonunda da kendimiz ile ilgili bir karara varırız. Bu kararlar kimi zaman yetersiz olduğumuza inanmak ile ilgilidir, kimi zaman değersiz, kimi zaman beceriksiz ya da kimi zaman sevilesi biri olmadığımız ile ilgili olabilir. Aslında farkında olmadığımız şey bizim bu kararları daha çocukken verdiğimizdir. Bakım veren ebeveynlerimiz ile ilişkimizde bize sunulan yaşam koşulları, kendimiz olmaya çabalarken karşılaştığımız tepkiler, yapılan yönlendirmeler, problem yaşadığımızda çözme biçimimizin nasıl değerlendirildiğidir esas olan. Daha da derine inersek ebeveynlerimiz ile nasıl bir duygusal bağ içinde büyüdüğümüz, sunulan şartlar içinde nasıl geliştiğimizdir.
Sürekli ekonomik problemler ile boğuşan bir ailede yetişen bir çocuk ‘çok güçlü olmalıyım, zengin olmalıyım, güçlü olursam kimse bana zarar veremez’ inancını geliştirebilir ya da aile içi problemler ile başa çıkma konusunda zorlanan, yetersiz olduğunu hissettiren bir anneyle büyüyen çocuk ise ‘kimse beni üzemez, üzülürsem üzerim ya da üzüleceğim yerde duramam giderim ’ düşüncesine inanabilir. Sürekli eleştiri ile büyüyen, varlığı için değer görmediğine inanan, sadece beklentileri karşıladığında, başarılı ya da kurallara uyduğunda sevildiğini düşünen bir çocuk da ‘başarılı olursam sevilirim, başarısız olursam sevilmem’ gibi bir inanç geliştirebilir. Bu duruma paralel olarak, ‘kurallara aykırı davranırsam insanların beğenisini kaybederim, bana verdikleri değer azalır’ gibi ek inançlarla yaşamını sürdürebilir. Buradan konuya tekrar baktığımızda yaşamımızı şekillendirdiğine inandığımız duyguların perde arkasında düşüncelerimiz ve inançlarımız olduğunu çok net görebiliriz. Bu düşünce tarzı bir yaşamsal kod gibidir ve kodlar üzerinden durum değerlendirmeleri yaptığımızda döner dolaşır hep aynı sonuca varırız. Bu sonuçlar gerçekçi değildir ve olayları sağlıklı bir biçimde ele almamıza engel oluşturur.
Hadi şimdi kendimiz ile ilgili inancımıza ve inançlarımıza tekrar bakalım. Bunlar bizim çocukluğumuzdan gelen ve işlevsel olmayan inançlar. Tüm farkındalığımızla bu tür inançların bugünkü yaşantımızda aslında gerçeği yansıtmadığına ve bizim hayatımızı nasıl da sekteye uğrattığına odaklanalım. Sağlıklı yetişkinin söylediklerine kulak verelim. Belki de yeni bir pencere açarız kendimize ve oradan baktığımızda daha çok severiz kendimizi bu hayatta, belki de yeniden başlarız yaşam öykümüzü yazmaya… Ne dersiniz?
Bu yazıyı paylaş:
Yorum gönder