Herkese iyi haftalar!
Uzun bir aradan sonra, beni böylesine heyecanlandıran bir film hakkında yazmak üzere yeniden karşınızdayım. Letterbox puanına baktığımızda, filmi sevenler olduğu kadar sevmeyenlerin de bulunduğunu rahatlıkla görebiliriz. Ancak kendi türünde, uzun zamandır beni bu denli ekrana kilitleyen bir film olmamıştı. Bahsettiğim yapım, “Blink Twice”.
Bu film, Zoë Kravitz’in ilk yönetmenlik deneyimi. En başta söylemeliyim ki, kadın yönetmen dokunuşunu filmin neredeyse her karesinde hissediyoruz. Kullanılan mat renklerin yarattığı kontrast, bizi bekleyen absürt olayların habercisi gibi… Film boyunca titizlikle ve “mükemmel” şekilde inşa edilen sahneler, seyircide bir gerilim duygusu oluşturuyor. Bu süreçte tabii ki öne çıkan sınıfsal ayrım da izleyeni rahatsız ediyor ve bu rahatsızlığın giderek artmasına yönetmen adeta bilerek izin veriyor.
Modern çekim teknikleri ve Kravitz’in övgüyü hak eden hızlı, akışkan çekim tarzı, seyirciyi bir çırpıda filmin içine çekiyor. Özellikle ilk on dakika, hikâyeye ait hissetmek açısından ideal bir süre sunuyor. Ana karakterin bir kadın yönetmen perspektifiyle ele alınması, bana kalırsa filmin asıl büyüsünü yaratan etmenlerden biri. Film boyunca belirli nesnelerin (sarı çakmak, şampanya, böğürtlen, tırnaklar) defalarca ve senkronize şekilde karşımıza çıkması, karakterler gibi bizim de zaman algımızı yitirmemize yol açıyor: Ne kadar süredir izlediğimizi, kaçıncı sabaha uyandığımızı unutmaya başlıyoruz.
Uyuşturucu sahneleri ve ada atmosferi, ilk bakışta renkli ve neşeli bir dünya sunuyor gibi görünse de belirsizliğin ve bilincin kayboluşunun yarattığı o gerilim hissi, her an yanınızda. Bu nedenle, filmde yaşanan kopuk ve aşırı uçlardaki hayat tarzı sizi asla büyülemiyor; aksine nefesinizi daraltıyor. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki yönetmen, film boyunca seyirciye sunduğu her detayı finalde bir şekilde tamamlıyor.
Finalde, kadınların durumu çözerken vahşi, güçlü ve kolektif duruş izleyiciyi adeta enerjiyle dolduruyor. (İzlerken “kill them all ladies” diye çığlık atmış olabilirim) Finale yaklaştıkça, iki kadının yaşadıkları farkındalıklar ve “yardım isteyememe” sebepleri gerilimin dozunu arttırırken sizi dehşet verici bir sorgulamaya, korkuya ve yalnızlığa itiyor.
Son olarak, bahsetmeden geçemeyeceğim bir nokta da final sahnesinde geçen “Cehennemde hiçbir şey yapmamayı seçenler için özel bir yer var” repliği; aklımdaki sorulara bir yanıt olmuş gibiydi. Filmin bir karakteri ilgili “Bu kadar saçma bir olumlamayı yaparlar mı acaba?” diye düşünürken, yönetmen tek bir replikle bana cevabını iletti.
Kısacası, “Blink Twice” uzun süredir türünde izlediğim en etkileyici filmlerden biri. Zoë Kravitz’in ilk yönetmenlik deneyimi olmasına rağmen, filmin her karesinde hissettiğimiz kadın bakışı ve akışkan sinema dili, bu deneyimi kesinlikle sıra dışı kılıyor. Keyifli seyirler!
Not: Spoiler olmaması adına final sahnesinden çok bahsetmeyeceğim ama herkesin kafasında tartışmalar yarattığını farkındayım. Bana yazın tartışalım!
Haftaya Görüşmek Üzere!
Sevgiler
Melis Özyurt